Lizbon Gezilecek Yerler


Avrupa kıtasının en batısında yer alan Portekiz, İber yarımadasının yalnız ve meraklı çocuğu. Portekiz deyince aklıma ilk gelen ise dünyaca ünlü kaşifleri Vasco Da Gama, Bartolomeu Dias, Pedro Alvares Cabral ve niceleri. Bu insanlar, bundan 520 yıl önce yaşadıkları dünyanın genel kanaati dünyanın düz bir tepsi olduğu, okyanusun ötesinde ise büyük bir şelale olduğu yönündeyken bir sürü batıl inancı çürütüp günümüz dünyasındaki bilgilere yakınlaşmamızı sağlayan yollar buldular ve onların keşifleri sayesinde dünya küçülmüş oldu.


Vasco Da Gama’nın Hindistan’ı keşfi aya ayak basan insan oğlunun bitmek tükenmek bilmeyen merak ve macerasının devamıdır; hatta insanoglu hala keşfetmeye devam ediyor. Örneğin NASA. Nasa’nın uzaya yolladığı her bir keşif gemisinin günümüzdeki maliyeti nasıl milyonlarca dolar tutuyorsa, Vasco da Gama ve arkadaşlarının gittiği gemi de günümüz maliyetiyle milyonlarca dolardı. Bu nedenle ancak krallar sponsor olabiliyordu.


Bir de tabii bu kaşifleri yolcu eden sevdikleri eşleri, anneleri, kızları ve evlatları var. Keşfe giden her Karavel gemisi geri dönmediğinden bu dönüşü olmayan yolculukların geride bıraktıkları yeni bir müzik tarzının temellerini atmış. Fado adı verilen bu müzik tarzı limanlarda gözleri yaşlı şekilde gidenlere adanmış olan ağıtlardı aslında. Günümüzde en ünlü fadoculardan biri ise Amalia Rodrigues.


Portekiz denince Katolik dünyasının  günümüzdeki  en büyük fenomeni Fatima da akla geliyor ve Porto içecekleri, yemekleri, güleryüzlü insanları, Azuregos mimarı tarzı ve tabii ki futbol dünyasının yaşayan efsanesi Cristiano Ronaldo’su ile ünlü Portekiz…Yani Portekiz denince akla 3 F geliyor; futbol, fado ve fiesta…


Portekiz gezimiz önce Lizbon‘la başladı; o zaman biraz Lizbon’u anlatayım sizlere….


7 tepeli şehir Lizbon


Lizbon, Tejo nehrinin kıyısına Romalılar tarafından kurulan 7 tepeli şehirlerden bir tanesi. Tejo nehri 1038 km uzunluğunda olup İspanya’nın eski başkenti Toledo yakınlarında doğar ve Portekiz sınırlarının içerisinden geçerek Lizbon sehrinde neredeyse 16 km genişliğe ulaşır, ve ardından  Atlas Okyanusu‘na dökülür. Nehrin üzerinde iki adet köprü vardır; bunlardan biri Avrupa’daki nehir üzerindeki en uzun köprü unvanına sahip olan Vasco Da Gama Köprüsü‘dür ve uzunluğu 17,2 km’dir. Bir diğer köprü ise eski adı Salazar olan bu günkü ismiyle 25 Nisan Köprüsü. Bu köprüyü yapan firma, aynı zamanda ABD San Francisco’daki Golden Gate Köprüsü‘nü de inşa etmiş ve bu nedenle bu iki köprü bir birine çok benzemekte.


Bu seferki maceramız Lizbon Portela uluslararası havalimanında başladı. Uçaktan indikten sonra ilk karşılaştığımız olay ise pasaport polislerinin azlığından dolayı inanılmaz uzun bir kuyruk ve tam bir saat sırada bekledikten sonra nihayet valizlerimizi almak için geçiyoruz. Bir Latin ülkesi rahatlığı ile sanki az önce ben 1 saat kuyrukta beklememişim gibi çok rahat ve mutluyum, çünkü tatil başlıyor.


Lizbon’un özel bölgesi Belem


Tabii ki ilk durağımız Belem bölgesi. Havalimanına 20 dakikalık uzaklıktaki bu güzel bölgeyi mutlaka ziyaret etmek gerekiyor. İlk durağım Jeronimos Manastırı. Bu manastırın yapımı 1501’de başlamış; Manastırda Portekiz’e özgü mimari tarz olan ve Gotik ve Rönesans üzerine işlemelerin görüldüğü Manuelizm tarzı hakim. Dönemin kralı Manuel’in desteği ile ortaya çıktığından bu adı almış. Gemi halatı, çapalar, karavel gemisi ve usturlaplarla (yani navigatörlerle) süslenmiş gotik bir tarz. Bu yeni tarzın ortaya çıkmasının sebebi ise Avrupa’da çıkan yeni tarzların bu ülkeye çok geç gelmesi. Bu nedenle de kendi mimari tarzlarını yaratmışlar. Manastırın kilise kısmı ücretsiz mutlaka görmek gerekiyor. Gördüğünüz birçok kiliseden farklı ve burada ünlü şair Luis Camoes ve can dostu yoldaşı Vasco Da Gama’nın mezarları var.


Belem Kulesi – Lizbon


Belem’e özgü bir lezzet: Nata tatlısı


Manastıra birkaç dakikalık mesafede Belem pastanesine gidiyoruz ve tabii ki kapıda inanılmaz bir kuyruk var ama cabuk geçiyor. Bu lezzeti kaçıramazdım; Dışı milföy hamuru içi ise yumurta sarısı ile yapılan ve üzerine tarçın dökülerek yenilen bir lezzet ve sadece 1.10 euro. 1837 yılından beri burada nata adı verilen bu turtalar yapılıyor ve tarifinin kapatılan manastır rahiplerinden alındığı söylenmekte; günlük ortalama 30 bin adet satılıyor, yani olmazsa olmazlarından.


Belem tatlısı: Nata


Bir sonraki durağımız ise Belem Kulesi. 1515 ile 1520 yılları arasında yapılan kule 4 katlı ve Manuelizm tarzında yapılmış. Ünlü kaşif Vasco Da Gama anısına yapılmış. Tejo nehrinin okyanusla buluştuğu yerde ve özellikle güneş batarken inanılmaz güzel bir manzarası oluyor.


Kaşifler Anıtı – Lizbon


Belem Kulesi’nden sonra Kaşifler Anıtı olarak bilinen, 1960 yılında Prens navigatör Henrique’nin ölümünün 500. yılı anısına yapılmış olan heykeli görüyoruz. Anıt 52 metre boyundaymış ve üzerinde 31 kişi var. Anıtın üzerinde, sağında ve solunda navigatör aletleri var. Yerde ise devasa bir dünya haritası var, kaşifler çağının başlaması ile 2 milyonluk nüfus ile nasıl tüm dünyayı keşfettiklerini gösteriyor bu anıt ve mutlaka görülmesi gerekenler arasında.


Görkemli görünüşüyle 25 Nisan Köprüsü


Lizbon’a doğru hareket ederken tüm ihtişamıyla karşımızda 25 Nisan Köprüsü’nü görüyoruz ve nehrin öteki yakasında devasa bir kurtarıcı İsa heykeli görünüyor. Bu heykel, Rio de Janerio’daki Corcovado Dağı üzerindeki kurtarıcı İsa heykelinin bir reprodüksiyonuymuş. Yapımı  17 mayıs 1949’da başlamış ve 1959’da açılmış. Heykelin kendi uzunluğu 28 metreymiş. Bu heykelin yapılma amacı ise İkinci Dünya savaşı’na katılmalarını sağlayanın ve şehrin koruyucusunun Hz. İsa olduğuna inanmaları.


25 Nisan Köprüsü – Lizbon


Şehre yaklaşırken eski liman şimdi ise gece kulüplerinin yanından geçiyoruz. Bunlar arasında en iyisi URBAN BEACH. Girişi 15 euro olan mekanda iki içecek veriliyor. Gayet şık ve güzel bir mekan.


Rua Do Arsenal Sokağı’nda ise 25 nisan 1974’te Faşist Salazar ve yönetimi devrilmiş. Tek bir kurşun sıkılmadan yapıldığı için bu devrimin adına Karanfil devrimi koymuşlar ve halk askerlerin silahlarının namlusuna Karanfiller koymuş o zaman.


Praça de Comercio – Lizbon


Praça de Comercio, şehrin en güzel meydanlarından biri. Buradaki cerveza yani bira müzesine gidip özel yapım biralardan içip Portekiz ekmeğine yapılmış etli sandviçlerinizi yiyebilirsiniz; gerçekten muhteşem bir tat. Praça de Comercio, yeni yıl kutlamalarının da yapıldığı yer; insanlar yeni yıl gecesi yanlarında getirdikleri 12 adet üzümü, saat tam 00.00’da, 12 ayrı dilek tutarak yiyorlar.


Fernando Pessoa heykeli – Lizbon


Arco de Rua Agusta, şehrin en güzel sokaklarından biri. Buradan yürüyerek Rossio Meydanı’na varıyoruz; Burası insanların buluşma alanı. Buradan da Gustaf Eyfel’in yaptığı asansörü gördükten sonra Bairro Alto‘ya doğru yürüyoruz. Burası çıkışı çok zor bir tepe değil, aksine oldukça keyifli. Ünlü şair Fernando Pessoa‘nın gittiği kafe olan Cafe A Brasileria‘da da kahve içmek harika.


Brasileira Cafe – Lizbon


Bir Lizbon klasiği: Fado


Kahve molasından sonra Bairro Alto’nun dar sokaklarında yürüyoruz ve bu sokaklar akşam 10’dan sonra barlar ve restoranlarla doluyor; Nihayetinde mirador denilen manzaradan şehri izledikten sonra otelimize gidiyoruz ve tabi ki akşamına Alfama denilen bölgeye gidip güzel bir Fado dinliyoruz. Clube de Fado’daki yemek eşliğindeki bu gece ortalama 60 euro tutuyor ama kesinlikle buna değer.


Lizbon nostaljik tramvayı


Nostaljik tramvaylar


Bir sonraki gün olmazsa olmazlarından olan 28 numaralı tramvay ile hem Alfama’yı hem de Bairro Alto’yu tekrar geziyorum. Cumartesi günleri Alfama’da kurulan bit pazarını gezip kendime göre antikalar bakıyorum. Lizbon’daysanız mutlaka ve mutlaka Cervejarıa Ramiro’ya uğrayın ve deniz böceklerinin tadını çıkarın (bu linkten http://www.cervejariaramiro.pt/ inceleyebilirsiniz). Bir diğer adres ise Mercado da Riberia; burası muhteşem bir yemek alanı, her zevke göre yemek bulabilmeniz mümkün.